Türk ve Çin kültürlerinde koç
Türk ve Çin kültürlerinde koç
At yılını geriden bırakan Çin, Koç Yılı'na girmek üzere. At ve koç, Türk ve Çin kültürlerinde özel bir yere sahip.
İki halkın maddi kültür öğeleri incelendiğinde, benzer hayvan figürlerine benzer değerler atfettikleri görülüyor. Bunu elbette tesadüfle açıklayamayız. Bu benzerlik, iki halkın, tarihin uzun bir döneminde, ortak bir kültür dairesini paylaşmalarından kaynaklanıyor.
Kurban olarak koç
Türklerin koça değer vermelerinin İslamiyet öncesi kaynakları olduğu gibi, İslam'ın kabul edilmesinden sonra bu hayvana verilen değer ayrı bir boyut kazanmıştır.
Koçun, İslam dünyasında sembolik bir anlamı var. Hikâye malum: Hz. İbrahim, Allah'ın rızasını kazanmak için oğlu İsmail'i dağa götürür. Ancak bu esnada kendisine bir koç gönderilir. Oğlunu değil, bu koçu kurban etmesi istenir.
Koç, bu hikâyede bir semboldür. Peki, neyin sembolü?
Elbette lezzetli bir etin, kavurmanın, karın doyurmanın değil. Ama zaafların sembolü. İnsanın hayatta en vazgeçemeyeceği şeylerin sembolü.
Eski Türklerde koç
Türk kültüründe koç sembolünün izlerini, çok eski zamanlara kadar takip etmek mümkün. Eski Türk topluluklarının sosyo-ekonomik yapılarında hayvancılık, bilhassa koyun yetiştiriciliği belirleyiciydi. Hayvancılığa dayalı yaşam tarzı, günlük hayatı ve maddi kültür öğelerini kuvvetli bir şekilde etkiliyordu.
Farklı bir yaşam tarzına sahip olan Çin'in tarım toplumu, ejder gibi doğa üstü figürler geliştirirken, eski Türk toplulukları at, koç, kurt gibi iç içe yaşadıkları, günlük yaşamlarında doğrudan muhatap oldukları hayvanlara özel anlamlar yüklüyordu. Ancak bu iki farklı yaşam tarzını tamamen birbirinden ayrı ve birbirine ters düşünmek yanıltıcı olur. İki kültür, çoğu zaman birbirini tamamlayıcı özelliklere sahipti. Bugün Çin kültüründe bozkır yaşam tarzının izlerine rastlamak şaşırtıcı olmadığı gibi, bozkır kültüründe de Çin kültürünün güçlü etkilerine rastlamak şaşırtıcı değildir.
Eski Türk kültüründe koç desenlerine en çok halı ve kilimlerde rastlanıyor. Koyun, halı ve kilim sanatının sadece sembolik olarak gelişmesine katkı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda bu sanatın hammaddesini oluşturur. Koyun yapağı, göçer topluluklarda barınma ve giyinme ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlamıştır. Denebilir ki göçebe yaşam tarzının dayanaklarından biri, koyunun ehlileştirilmesidir. Bu anlamda, koyun en az at kadar önemlidir. At, bu topluluklara savaş esnasında hizmet ederken, koyun günlük yaşamın belirleyici unsuru olmuştur. Çin takviminde birbirini izleyen at ve koç, eski Türklerde hem günlük yaşamın hem de ritüellerin tamamlayıcı hayvanlarıydı. Eski Türkler, gökyüzüne atlarını, toprağa koçlarını kurban ederlerdi.
Koyun yününden keçe yapan Türkler, çadırlarına, mezar taşlarına, kilimlerine koç başı desenleri işlemişlerdir. Daha geç dönemde, mimaride direk başlıklarında ve ahşap oymalarında koç başı desenlerine rastlanır. Bu etkiler zaman içinde Orta Asya'dan Anadolu'ya taşınmıştır.
Türklerin en eski ritüellerinden biri Koç Katım Töreni'dir. Her yıl ekim ve kasım aylarında koçlar tekrar sürüye dönerler. Koçların sürüye dönüşleri bir bayram havasında gerçekleştirilir.
Koç ve koyuna verilen değerin en ilginç göstergelerinden biri de Türk coğrafyasındaki yer ve devlet isimleri. Karakoyunlu, Akkoyunlu, Karamanoğlu gibi devlet adlarının yanı sıra, Karaman, Koçhisar ve Koçarlı gibi yer adları dikkat çeker. Çin'de de yer isimlerinde koyuna rastlıyoruz. Çin'in en büyük kentlerinden Guangzhou'nun sembolik ismi Yangcheng'dir (羊城), yani Koçkent.
Çin sanatında koç figürü
Eski Çinliler de koça özel anlamlar yüklediler. Çincede uğur anlamındaki 祥 (xiang) karakterinin içinde koç anlamına gelen 羊 karakteri bulunuyor. Koçun şans getireceğine inanılıyor.
Çin'in uzun tarihi boyunca farklı dönemlerde üretilen sanat eserlerine ve günlük yaşam malzemelerine bakıldığında, koç figürlerine sıkça rastlıyoruz.
Koç figürü taşıyan en erken eserlerden biri, Çin Ulusal Müzesi'nin başyapıtlarından biri olan ve MÖ 11-17. yüzyıllar arasındaki Shang Hanedanı dönemine tarihlenen bir şarap kasesi. Çin tarihinde bronz yapımının en iyi örneklerinden biri sayılan bu eser, Shang döneminde ritüeller sırasında kullanılıyordu. Dört adet koç başı bulunan eser, 1938 yılında Hunan eyaletinde toprak altından çıkarıldı.
Jiangsu eyaletinde Zhenjiang Müzesi'ndeki koç figürlü mumluk dikkat çeken eserlerden biri. 14.6 cm yüksekliğinde ve 17 cm uzunluğundaki bu eserde koç yere çömelmiş ve ağzı açık vaziyette görülüyor. Koçun kafasında açılan deliğe mum yerleştiriliyor. Bu eserin Tang Hanedanı (618-907) dönemine ait olduğu sanılıyor.
Tang ve Song dönemlerinde koç, en sık kullanılan süsleme figürlerindendi. Xun adı verilen geleneksel Çin çalgısının koç şeklinde yapılmış bir örneği, bu dönemin örneklerinden biri. Bu eserin Song döneminde oyuncak olarak kullanıldığı sanılıyor.
Yuan, Ming ve Qing dönemlerinde koç figürleri porselen süslemelerinde dikkat çekiyor. Bilhassa Qing döneminde üç koçun bir arada olduğu süslemeler yaygındı, çünkü üç koçun hayırlara vesile olacağına inanılıyordu.
Yasak Kent Müzesi'nde muhafaza edilen, Qing döneminden kalma kalemlik, incelik ve canlılığıyla dikkat çekiyor. Bu eserde dişi bir koyun ile iki yavrusu bir arada. Dişi koyunun sırtı kalemlik olarak kullanılıyor. Yine Yasak Kent Müzesi'nde bulunan koç figürlü kase, Ming döneminin porselen üslubunu yansıtıyor.
Koç, antik Çin resimlerinin de vazgeçilmez öğelerindendi. Yuan Hanedanı (1271-1368) dönemi ressamlarından Zhao Mengfu'nun “İki Koç” adlı resmi, Çin manzara resimlerinde bir devrim olarak kabul ediliyor. Resimdeki koçlardan biri otlanırken, diğeri ileriye bakıyor.
Koç ve çobanlık deyince hemen her Çinlinin aklına önce bir isim gelir: Su Wu. Han Hanedanı dönemi devlet adamlarından Su Wu, Çin'de vatan sevgisinin sembollerinden biri olmuştur.
Diplomatik bir görev için Çin dışına çıkan Su Wu'nun Hunlar tarafından 19 yıl alıkoyulduğu, fakat bu süreçte misyonuna ihanet etmediği söylenir. Su Wu yıllarca dağlarda yaşayıp, koyun güder. Su Wu'yu koyunlarıyla beraber gösteren figürler, tarih boyunca Çinli sanatçıların sıkça tasvir ettiği bir konu oldu. Ming dönemi ressamlarından Chen Zihe'nin “Çoban Su Wu” adlı eseri iyi bilinen örneklerden biri.
Türk ve Çinli anaların biricik kuzuları...
Çin ve Türk kültürlerinde kuzu, evlatlığın ve uysallığın da sembolü. Anadolu'da anneler çocuklarını “kınalı kuzum” diye sever. Eskiden ailesinden ayrılarak cepheye giden Türk askerlerine “kınalı kuzular” denirdi. Çinli aileler de çocuklarını “xiao yanggao” (小羊羔) diye severler, yani küçük kuzum... Kuzu gibi uysal olmak tabiri, iki dilde sıkça kullanılan bir ifadedir.
Ming Hanedanı imparatorlarından Xuande'nin “Sanyang Kaitai” (三羊开泰) adlı resmi Çin kültüründe koyunun ana-evlat ilişkisini tasvir eden konumunu gösteriyor. Resimde yavrularına şefkatle refakat eden bir anne koç görülüyor. Bambu desenleri hayvanlara eşlik ediyor.
Yorumlar
Yorum Gönder